Genel

BAŞKAN GÜLER “ORDU AVRUPA’NIN YEREL YÖNETİMLERİNE ROL MODEL OLUYOR”

BAŞKAN GÜLER, AVRUPA YEREL VE BÖLGESEL YÖNETİMLER KONGRESİ 47. GENEL KURUL TOPLANTISINDA KONUŞTU

“SU KAYNAKLARIMIZI KORUMAK VE BU DEĞERLİ KAYNAĞI VERİMLİ KULLANMAK HEPİMİZİN EN ÖNEMLİ GÖREVİ”

“SUYUN KULLANIMI VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ ORDU’DA UYGULADIĞIMIZ VE DİKKAT ÇEKEN PROJELERİMİZİ GURURLA ANLATTIK”

Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi 47. Genel Kurul Toplantısı için Fransa’da bulunan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, Genel Kurul Toplantısı’nda yaptığı konuşmada su krizi, iklim değişikliği ve su kaynaklarının korunmasına vurgu yaparak Ordu’da hayata geçirdikleri uygulamaları Genel Kurul’a anlattı.
Ordu Büyükşehir Belediyesinin yaptığı çalışmaların rol model olduğunu ifade eden Başkan Güler, “Değerli Ordulu hemşehrilerim, sizleri en üst makamlarda ve en üst perdede en güzel şekilde temsil etmeye devam edeceğiz. Uyguladığımız projelerin örnek alındığını ve Büyükşehir Belediyemizin yerel yönetimlere rol model olduğunu tüm hemşehrilerime gururla sunarım” dedi.

Fransa’nın Strazburg kentinde gerçekleştirilen Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi 47. Genel Kurul Toplantısı için Fransa’ya giden Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, düzenlenen toplantıya katıldı.
Genel Kurul’un ilk toplantısında bir konuşma yapan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler, iklim değişikliği, su krizi ve bu krize karşı alınabilecek önlemler hakkında katılımcılara önerilerde bulundu.

BAŞKAN GÜLER: “SUYU KORUMAK ASLİ GÖREVİMİZ”

İklim değişikliğinin etkilerine vurgu yapan ve suyun korunması gerekliliğine dikkat çeken Başkan Güler, konuşmasında şunları kaydetti:

“İklim değişimi, dünya çapındaki kuraklıkları ve su krizlerini her geçen günü daha da derinleştiriyor. Artan sıcaklıklar ve akış rejimleri, su kaynaklarımızın hızla tükenmesine yol açıyor. Özellikle tarım, sanayi ve günlük yaşamda suya ulaşmak zorlaşırken, suyun sürdürülebilir bir şekilde kullanılması gerektiği her zamankinden daha önemli hale geldiği çok aşikar olmuştur. İklim değişikliği ve diğer olumsuz faktörler nedeniyle, su kaynaklarımızı korumak ve bu değerli kaynağı verimli kullanmak hepimizin en önemli görevidir. Suyun korunması, tasarruflu kullanılması ve doğa nimetlerinin gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması adına çaba sarf etmemiz gerektiğini genel kurul üyelerine önemle anlattım. Çözüm önerilerimizde ise şehrimizde hayata geçirdiğimiz projelerde, kuraklıkla mücadeleye yönelik nasıl somut adımlar attığımızı tek tek anlatarak bilgilerine sunduk”

“ORDU’DA UYGULADIĞIMIZ VE DİKKAT ÇEKEN PROJELERİMİZİ GURURLA ANLATTIK”

İklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek amacıyla önerilerde bulunan ve Ordu’da hayata geçirilen çalışmaları da Genel Kurul katılımcıları ile paylaştıklarını aktaran Başkan Güler, şu ifadelere yer verdi:

“Genel kurula ilk önerimiz kırsal mahallelerimiz de uyguladığımız gibi içme suyu depolama rezervlerini artırarak baraj ve gölet çalışmalarına hız verilmesi gerekliliğini sunduk. Aynı zamanda Ordu’muzda bu kapsamda 62 adet içme-kullanma ve hayvan içme suyu amaçlı baraj ve göletler yaptığımızın bilgisini tüm konuklara duyurduk. Önerilerimize yine Ordu’da uyguladığımız “Yağmur Suyu Hasat Sistemi” ile devam ettik. Bu sistemi küresel ısınmanın etkisiyle her geçen yıl daha fazla hissedilen kuraklığa karşı tedbir almak için ivedilikle hayata geçirdiğimizi büyük bir gururla anlattım. Sistemin çatılarda toplanan yağmur suyunu basit filtreleme ile yer altı ve bodrum katlarında yaptığımız depolarda toplayıp ihtiyaç doğrultusunda kullandığımızı ve büyük bir tasarruf elde ettiğimizi bildirdim. Son olarak geleceğimizin garantisi olan su kaynaklarımızı korumak, doğamızın nimetlerini gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarmak için çalışmalarımıza kararlılıkla devam etmemiz gerektiğini anlattım. Su değişimlerine karşı yerel yönetimlerde uyguladığımız bu tür projelerin, yalnızca Ordu’da değil, genel kuruldan sesimizin ulaştığı dört bir yanda uygulanması gerektiğine vurguda bulundum.

Genel

MHP’DEN, ‘BİR VE BİRLİKTE HİLALE DOĞRU TÜRKİYE’ TOPLANTILARI KARARI

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), ‘Bir ve Birlikte Hilale Doğru Türkiye’ toplantıları kararı aldı.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Bir ve Birlikte Hilale Doğru Türkiye Toplantıları”na ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, partisinin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’li milletvekilleriyle tokalaşmasına değindi.

Yalçın açıklamasında, “Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin son günlerde bazı siyasi partilerin temsilcilerine karşı sergilediği yapıcı tavır, dışarıda büyüklüğünü daima hissettiren ülkemizin içeride de bir birlik bütünlük resmi vermesi konusunda duyduğu haklı zaruretin bir neticesidir.

Sayın Devlet Bahçeli’nin uzattığı el; bin yıllık kardeşlik hukukunu, bir arada yaşama azmini sürdürme arzusunun izharıdır. Sayın Genel Başkanımızın uzattığı el; yaşadığımız coğrafyada milli egemenliğin sahibini bilenlere, bilmeyenlere, inkar edenlere anımsatmaktadır.

Sayın Genel Başkanımızın hamlesi; bir taviz, yumuşama, normalleşme adımı değil; bilakis normalin maliklerinin, mekanın sahiplerinin hatırlatılmasıdır. Ülkemizin zor bir dönemden, bölgenin ve dünyanın da ateş çemberinden geçtiği bir iklimde, kavganın ve siyasi mücadelenin kurallarının milli çıkarlar doğrultusunda şekillenmesi elzemdir. Devlet aklı bunu gerektirmektedir.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de bu gerçeği dikkate almıştır. Bu adım; aciz veya zaaf işareti değil, aksine devletin büyüklüğünün ve celadetinin göstergesi, MHP’nin de kendine olan güveninin nişanesidir. Dem, DEM’lenme ve iktidar hayalleri kurma demi değildir. Devir; ayrışma, kamplaşma, kutuplaşma devri değildir” ifadelerini kullandı.

“BARIŞIN HAKİM KILINMASI İÇİN TEK UMUT TÜRKİYE’DE”

İsrail’in Orta Doğu’daki faaliyetlerinin Türkiye’nin güvenliğini ve çıkarlarını tehdit ettiğini kaydeden Yalçın, Türkiye’nin diplomatik, siyasi ve askeri adımlar atarak caydırıcılığını ortaya koyması gerektiğini vurgulayarak, şöyle dedi:
“Türkiye’nin engellemesiyle Suriye’nin kuzeyinde bölücü terör örgütüne koridor açamayan ABD’nin; bu kez Suriye’nin güneyinde Golan, Şam ve Deyrizor üzerinden Irak’a uzanan Davut Koridoru’nun taşlarını döşemek için İsrail’e harekat izni verdiği açıktır. İsrail uçaklarından Suriye’nin güneyindeki stratejik noktalara ve bölge kentlerine atılan bombaların izi sürülerek bu kanlı koridorun tespit edilmesi mümkündür. Ötesi, İran sınırıdır.

Böylece ABD, Koalisyon güçleri ve İsrail’in; ileride İran’a YPG’li teröristlerle birlikte kara harekatı da düzenlemesi mümkün olacaktır. İsrail gaddarlığının, Lübnan’a yönelik orantısız ve fütursuz saldırılarının amacı da emperyalizme bu yeni terör güzergahını açmaktır. Rusya; Ukrayna ile meşgul edilmiş, İran da baskı altına alınmıştır. Bölgede kalıcı istikrar ve barışın hakim kılınması için tek umut, Türkiye’dedir.”

“BİR VE BİRLİKTE HİLALE DOĞRU TÜRKİYE TOPLANTILARI YAPILACAK”

Yalçın, İsrail’in Arz-ı Mevud planlarının hedefinde Türkiye’nin bulunduğunu aktararak, şunları kaydetti:
“Muhalefet ise; Türkiye’nin etrafı yangın yerine dönmüşken, yığınla bölgesel açmaz ve küresel sorun çözüm beklerken, anlı şanlı uluslararası kuruluşlar en etkisiz dönemindeyken, evrensel insani değerler can çekişirken; daha dün seçimlerini yapıp bitirmiş Türkiye’de erkenden erken seçim derdine düşmüştür.

Bu durumda, ister istemez akla Orhan Veli’nin şu ünlü şiiri gelmektedir. ‘Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı, Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna, Umurunda mı dünya.’ Başını CHP’nin çektiği muhalefeti, bu şiir pek güzel özetlemektedir. Dile getirdiğimiz bütün bu hususları ayrıntılı olarak konuşmak ve partimizin politikalarını milletimize yakından anlatmak üzere, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatları doğrultusunda, önümüzdeki dönem için yeni bir bölgesel toplantı trafiği tertiplenmiştir.

‘Bir ve Birlikte Hilale Doğru Türkiye Toplantıları’ sloganı altında Türkiye toplantıların ilki, 29 Ekim 2024 tarihinde Erzurum’da gerçekleştirilecektir. Toplamda 27 bölge toplantısı gerçekleştirilmiş olacaktır. Katılımın istenilen seviyede olabilmesi ve ulaşımın kolay olması bakımından toplantılar üçer il halinde düzenlenecektir.

Bölgesel toplantılar için üçer ilin belirlenmesinde, partimizin ambleminde yer alan üç hilalden ilham alınmıştır. Türkiye toplantılarında dava arkadaşlarımızla ve vatandaşlarımızla, açıklamamızın başından itibaren bölgesel ve küresel konularda verdiğimiz konu başlıklarında fikir alışverişinde bulunulacaktır.”

 

Genel

İsrail durdurulmalıdır! Netanyahu hesap vermelidir!

AK Parti İl Başkan Yardımcısı , İnsan Hakları Başkanı Fatih Tanrıverdi, Kadın Kolları İnsan Hakları Başkanı Nevin Gül,Gençlik İnsan İnsan Hakları Başkanı Şeyma Nur Osma ile birlikte İsrail’in Filistin’e yönelik başlattığı insanlık dışı saldırının birinci yılı dolayısıyla İl Binasında basın açıklaması yaptı . Tanrıverdi , Filistin halkının maruz kaldığı zulmü bir kez daha güçlü bir şekilde kabul etmediğimizi ve Filistin davasını savunmaya devam edeceğimizi tüm dünyaya bir kez daha ilan ediyoruz dedi.

 

İsrail, Gazze Şeridi’ne yönelik başlattığı saldırılar ile Filistinli savunmasız sivilleri hedef almış, uluslararası hukuku hiçe sayarak büyük bir insanlık suçuna imza atmıştır.

 

İşlediği soykırım suçunun üzerini örtmek için de 7 Ekim’i bahane etmektedir. Bu noktada çok önemli bir gerçeğin altını çizmek istiyoruz: 7 Ekim’i, meselenin sanki sıfır noktasıymış gibi ele alan bir yaklaşımı kesinlikle kabul etmiyoruz. 7 Ekim esasında İsrail katliam ve soykırım makinasının hız ve şiddetinin daha da artmasıdır. Bir yılın içinde 17 binden fazla çocuk, 11 binden fazla kadın olmak üzere 42 binden fazla masum Filistinli sivil İsrail’in acımasız ve insanlık dışı saldırılarında şehit düştü.

Hiçbir şey 7 Ekim’de başlamadı! Süre giden soykırıma 7 Ekim sebep olmadı!

 

77 yıllık bir işgal, zulüm ve katliam tarihinden bahsediyoruz. Topraklarından edilmiş; hakları ve malları gasp edilmiş; öldürülmüş; katliama uğramış milyonlardan bahsediyoruz. Böyle bir gasp ve hırsızlığın üstüne kurularak, uluslararası hamilerinden yüz bulup günümüze kadar gelen bu suç şebekesinden zaten ne hak ne hukuk ne de adalet beklenebilir.

 

Diğer taraftan, uluslararası hiçbir kurum bu insanlık dışı durumun durdurulması için yeterli çaba sarf etmemiş, insan haklarını ağzından düşürmeyen bazı Batılı devletler maalesef ki İsrail’i kınama cesareti bile gösterememiştir. Bugün hala uluslararası toplum gereken adımları atmaktan, uluslararası hukuku işletmekten son derece uzaktır.

 

İsrail, bölgenin ortasına Batılı güçlerce bırakılmış bir bomba misali on yıllardır bölgede istikrarsızlık ve kaos kaynağı olmayı sürdürmektedir.

 

İsrail, kurulduğu günden bu yana, Batı’nın çifte standardını, iki yüzlülüğünü ve ikircikli tavrını gösteren bir örnek olmuştu. 7 Ekim’den bu yana da acizlik, zayıflık ve sefaletini de göstermiş oldu. Bugün bu katliama ses çıkarmayan hiçbir devletin kendini ciddi bir devlet olarak görme hakkı yoktur. Yine bugün bu soykırıma itiraz edemeyen hiçbir ülkenin insanlığa söyleyecek tek bir sözü kalmamıştır.

 

İsrail 1930’ların Nazi Almanyası’ndan farksızdır. Tıpkı Nazi Almanyası gibi soykırımcı, saplantılı ve ırkçı bir ideolojiye sahiptir. Yine tıpkı Nazi Almanyası gibi saldırgan, şımarık, küstah davranışlar sergilemektedir. İsrail bugün Ortadoğu’da etrafına bulaşan ve tüm bölgenin düzen ve istikrarını tehdit eden bir yapıdır. Nazi Almanyası’nın durdurulmamasının dünyanın başına açtığı dertleri tarihten biliyoruz. Bugün de İsrail durdurulmadığı takdirde tüm bölgeyi ateşe atana kadar devam edecektir.

Bu nedenle tüm gücümüzle haykırıyoruz:

 

İsrail durdurulmalıdır! Netanyahu hesap vermelidir!

 

Diğer taraftan devam eden bu vahşet karşısında ortak bir adım atamayan İslam dünyasının içinde bulunduğu durumdan da dersler çıkarmalıyız. Bu anlamda güçlü bir Türkiye’nin daha adil bir dünya ve daha etkin bir İslam dünyası için ne kadar elzem olduğunu bir kez daha görüyoruz. Türkiye olarak Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Filistin’in haklı davasını her zaman ve her platformda savunduk; savunmaya da devam edeceğiz. Türkiye, yalnızca diplomatik yollarla değil, aynı zamanda insani yardımlar ve kalkınma projeleriyle de Filistin halkının yanında olmuştur. Filistin’e yapılan insani yardımların büyük çoğunluğu bugün ülkemiz tarafından yapılmaktadır.

 

Konuyu insani boyutlarının yanı sıra stratejik boyutlarıyla da en ince ayrıntılarına kadar ele alıyoruz. İsrail saldırganlığının ülkemize de yönelebileceği riskini tüm bölge ülkeleri gibi biz de görüyoruz. Vadedilmiş topraklar safsatasının içine ülkemiz topraklarını da katan bu suç şebekesinin planlarının farkındayız. Stratejik tüm hazırlıklarını yapan bir ülkenin özgüvenini taşıyoruz. Fakat aynı zamanda toplumsal istikrarın da hayati olduğunu bildiğimizden iç cepheyi güçlü tutmak için vatandaşlarımızı ülkemizin karşılaşabileceği uluslararası tehditler konusunda siyasi ve ideolojik tutumlarından bağımsız olarak tek bir cephede birleşmeye davet ediyoruz.

 

Bu nedenle Cumhurbaşkanımızın yıllardır tekrar ettiği “bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep beraber Türkiye olacağız” şiarını bir ahitleşme olarak görüyoruz.

 

Bu anlamda güçlü bir Türkiye’nin ve siyasi iradenin öneminin hem bölgemiz hem de insanlık için ne denli hayati olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Filistin davasına sahip çıkan Cumhurbaşkanımızın küresel çeteler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından yıllardır neden hedef alındığını bugünlerde yeniden idrak ediyoruz.

Genel

İŞİMİ YAPARKEN

İŞİMİ YAPARKEN

İş, kişinin yaptığı mesleğidir. Bunun karşılığında da hayatını devam ettirebilmek için aldığı maaşı vardır.

Kişi işini yaparken sevdiği için yapabilir. İşi olduğu için yapabilir. Başka yapacak bir işi olmadığı için yapabilir. Maaş aldığı için yapabilir. Aç kalmamak için yapabilir… Bu liste uzar gider.

İşim icabı çalışanlarım var. Yıllardır bu işi yapıyorlar. Yemek yapmak, çay yapmak, bulaşık yıkamak, süpürmek, silmek gibi sadece fiziksel güç gerektiren işler. Sadece fiziksel güç diyorum çünkü bazı işler var ki hem fiziksel hem bilgi gücü istiyor . Bir doktor ameliyat yaparken hem saatlerce ayakta kalıp hem de hastasının hayatını riske atmamak için pür dikkat kesiliyor.

Haftosunu zorunlu olmadığım halde çalışanlarımı ziyaret ettim. Başta eğitimli dediğim grup olmak üzere hemen hepsi gayriciddi bir vaziyetteydi. Sorumlu kişi yasak olduğu halde misafir getirmiş. Aşçı mutfağı açık bırakmış, kendisi ortada yok. Açıkta kalmış, etrafında sinekler uçuşan yiyecekleri hiç söylemiyorum bile. Bu söylediklerimi yapanların içinde üniversite mezunu da var, ilkokul mezunu da. Maalesef bizim ülkemizde eğitimlisi de eğitimsizi de aynı.

Yurt dışına çıktığım zaman gözlemlediğim, insanlar ciddiyetle işini yapıyor. Farkı havalimanında görüyorsun. Bizim ülkemizde havalimanında çalışanlar ya yerinde yok ya sigara içmeye gitmiş ya da sakız çiğniyor. Yurt dışında sadece işine odaklanmış, işini ciddiyetle yapan insanlar vardı.

Elbette bu yazdıklarım işini layıkıyla yapanları kapsamıyor. Benim takıldığım koca koca insanlar karşılığında para aldıkları halde neden bu kadar isteksizler işini yaparken. Sürekli bir mızırdanma, şikayet, oflama poflama… Sanki karşılıksız zoraki iş yapıyorlarmış gibi hep bir savsaklama hep bir şikayet.

Belki bizim gibi dünyanın başka ülkelerinde de yaşanıyordur bu durum. Ben bunu eğitimsizlik, geri kalmışlıkla açıklıyorum kendimce. Tabi bir de yaptırım olmamasına bağlıyorum. Çalışanlarımız işini aksattığında ceza sistemi devreye girmiyor. Herhangi bir yaptırım uyguladığımızda da adamın varsa bir şekilde yırtıyorsun. Evet bu böyle doğruya doğru.